Karmaşadan kaçınız

Şirketler karmaşayı sever, sadeliğe para ödemezler.

Hatta 20 yıldır gördüğüm kadarıyla, kendilerine sunulan şey ne kadar karmaşıksa, o kadar fazla para öderler.

Bu yüzden yönetim danışmanları, pazarlama danışmanları, reklamcılar, tasarımcılar ve benzerlerinin bazıları, anlatacakları ne varsa olabildiğince karmaşık anlatmaya çalışırlar. Sadeliğin peşinde koşan azdır.

Apple’ın reklamlarına ya da Amazon’un logosuna bayıldığını iddia eden bazı yöneticilerin, kendi markalarının reklamlarının ve logolarının Çarşamba Pazarı gibi olmasının sebebi de budur.

Sadeliği sevdiklerini iddia ederler ama kendilerine sunulunca satın almaz, para ödemezler. (O ne öyle, dümdüz bir fontla yazıp bir de ok koymuşsunuz, logo bu mu yani?) Satıcılar da keriz değil, zorlamazlar. Karmaşıklaştırıp tekrar sunarlar.

Bir de madalyonun diğer tarafı var.

Bilerek karmaşa yaratan, bunu bir iş modeli haline getirenler…

Onların büyüsüne kapılmak kolaydır. Zeki görünürler. Daha önce duymadığınız kavramlar kullanırlar. Kurdukları cümleler çok havalıdır ve çok derin şeyler söylüyor gibidir. Sunumları da pek afilidir. Enteresan şemalar, grafikler ve görsellerle size "süreci" açıklarlar. Hangi noktadayız, trend ne, hangi treni kaçırmak üzeresiniz?

Sunum biter, hiçbir şey anlamasanız da o kişiye para ödemeye hazırsınızdır. Ya markanızı hızla push etme ve dijital içgörüler kazanıp deneyim aşamasında müşteriye dokunma konusunda geç kalırsanız? Hemen çalışmaya başlamalısınız. Fatura adresinizi gönderme zamanı…

Sosyal medyada, geleneksel medyada ve konferanslarda iş dünyasıyla ilgili sürekli yeni kavramlar duymanızın da sebebi budur.

Oysa ki özellikle karmaşıklaştırma amacınız yoksa, hiçbirimizin işi o kadar karmaşık değil.

Konu her ne olursa olsun, karşınızdakini anlamıyorsanız, cahil görünürüm diye düşünmeyin, anlamadığınızı söyleyip anlaşılır biçimde anlatmasını isteyin.

Anlatamıyorsa?

Ya ne anlattığını kendisi de bilmiyordur ya da dolandırıcıdır.

İkisine de para ödenmez.