1.
Endüstri mühendisi Anita Tucker, Harvard’daki doktora tezi için 8 ayrı hastanede 22 hemşireyi 200 saat boyunca gizlice izledi. Hemşirelerin karşısına, ortalama 90 dakikada bir beklenmedik bir problem çıktığını tespit etti.
Mesela Abby isimli hemşire, yeni doğum yapmış bir anneyi ve bebeğini taburcu edecekken, bebeğin kolunda bileklik olmadığını fark etti. Kayıp bileklik, yenidoğan bebeklere kaçırılma ihtimaline karşı takılan güvenlik bilekliğiydi ve tanesi 100$’dı. Yani bilekliği bulmaları gerekiyordu.
Bir süre aradıktan sonra bilekliği buldular ve hemşire anneyle bebeği taburcu etti.
3 saat sonra, yine aynı şey oldu. Başka bir anne ve bebeği taburcu olacakken bileklik yine kayıptı. Yine aradılar ama bu sefer bulamadılar. Hemşire Abby müdürünü aradı ve anne çok bekletilmeden taburcu edildi.
Hemşire Abby, 2 krizi de idare etmeyi bilmişti.
Hemşireleri izleyen Tucker’ın sık gözlemlediği başka bir problem de havlularla ilgiliydi. Pazartesi günleri, hafta sonu bazı çamaşırhane çalışanları izinli olduğundan olsa gerek, havlu krizi yaşanıyordu. Hemşireler bu sorunu da komşu bölümlerden havlu alarak hızlıca çözüyorlardı.
Doktora tezini yazan Anita Tucker, hemşireleri günlerce inceledikten sonra ilginç bir şey fark etti. Gerçekten çok şaşırmıştım, diye anlatıyor, bu sistem hiçbir zaman öğrenmeyen bir sistemdi.
Evet, hemşireler hızlı, pratik ve sorun çözücüydü. Ama hiçbiri, mesela 2 ayrı anneyle 2 saat boyunca bileklik arayan ve bu durumla her gün uğraşan hemşire Abby, bu bileklik neden sürekli bebeklerin kolundan düşüyor, diye düşünmemiş, bilekliklerin düşmesini engellemek için eyleme geçmemişti.
Ya da hiçbir hemşire, her pazartesi aynı sorunu yaşıyoruz, şu havlu işini cuma gününden halletsek, dememişti.
Hemşirelerin tek yaptığı, Eldar Shafir ve Sendhil Mullainathan’ın, Kıtlık: Çok Aza Sahip Olmanın Başka Anlamları isimli kitaplarında tanımladıkları şekilde, tünel açmaktı.
2.
Harvard’dan ekonomist Sendhil Mullainathan ve Princeton’dan psikolog Eldar Shafir, kıtlığın “zihinsel bant genişliğimizi” azalttığını ve karar verme sürecimizi kötü etkilediğini iddia ediyor. Bazı kanıtları da var.
Mesela yaptıkları bir araştırmada, gelir düzeyi düşük insanlardan, otomobillerinde 1000 Sterlin’lik bir masraf olduğunu düşünmelerini istemişler. Sadece bunu düşünmeleri bile, deneklerin zeka testlerindeki performansını 13-14 IQ puanı düşürmüş.
Kıtlıktan kasıtları da sadece para değil. Mesela zaman kıtlığı ya da dikkat kıtlığı da benzer sonuçlara yol açıyor.
Yazarlar kıtlığın bizi daha az anlayışlı, daha az ileri görüşlü ve daha az kontrollü hale getirdiğini anlatıyor ve kıtlık sebebiyle karşılaştığımız krizden çıkmak için yaptıklarımızı da “tünel açmak” olarak tanımlıyorlar.
Hemşirelerin zaman kıtlığı ve havlu kıtlığıyla aynı anda karşılaşınca, soruna kökten bir çözüm aramak yerine, hemen yandaki -mesela- kardiyoloji bölümünden havlu araklaması gibi... Tünel açmak derken kast ettikleri bu.
Tünelin ucundaki ışık, o an hızlı çözüm olarak bizi bekliyor, cezbediyor ve kestirmeden oraya ulaşmak istiyoruz.
Yanlış bir hamle mi? Değil. Doğru bir hamle mi? O da değil.
Sorunu o an için çözüyor ama asıl sorunu çözmüyor.
Bir de bu tavrın ödüllendirildiğini düşünün.