Bir marka hakkındaki her şeyi vatandaşa sormak ve ona göre karar vermek, iyi bir fikir değildir.
Birincisi, tüketici ne istediğini bilmez.
İkincisi, tüketicinin söylediğiyle yaptığı genelde birbirini tutmaz.
Sony, Walkman için yaptırdığı araştırmalara göre karar verse, Walkman’i piyasaya sürmezdi. Çoğu insan, yürürken müzik dinlemeyi anlamsız bulmuştu. Sony, tüketicileri dinlemedi. Walkman, müzik tarihini değiştirdi.
Ülker, Cola Turka’yı piyasaya sürmeden önce muhtemelen onlarca araştırmaya soktu. Farklı isimleri, logoları ve lezzet alternatiflerini test etti. Araştırmaya katılan tüketiciler de, bildiğimiz haliyle Cola Turka’ya karar verdi. Cola Turka’yı, Coca-Cola’ya tercih edeceklerini söylediler. Ülker tüketicileri dinledi. Cola Turka çakıldı.
Bir marka hakkında vereceğiniz kritik kararları tüketiciye bırakamazsınız.
Komili, bebek bezi işine girmeden önce muhtemelen, Komili bebek bezi yapsa, alır mısınız, diye vatandaşa sordu. Vatandaş da, alırız tabii, Komili’ye güveniriz, dedi. Almadı.
Pazarlama tarihinde böyle örnekler çok.
Sebebini de anlıyorum.
CEO’lar ve pazarlama müdürleri, olası bir başarısızlıkta ihale kendilerine kalmasın diye, bu yolu izliyorlar.
Ama şunu da kabul edelim:
Vatandaştan, kendisini pazarlama müdürü yerine koymasını isteyemeyiz.
Zaten asıl hüner, vatandaşın söylediklerinden hangisinin dikkate alınıp hangisinin alınmayacağını ayırt edebilmek.
Yönetici bu ayrımı yapamayacaksa, çıksın aradan, markalar tüm kararlarını halka sorsun.
(Yaşasın demokrasi!)
Bakalım ortada bir şirket ya da marka kalıyor mu?