🎖️Dev bütçeli rakiplerle nasıl savaşılır?
Markanızı tanıtmanın gayrinizami yolları ve devlerle kapışan bir bira markasının hikayesi
Bütçeyi unutun. Sizin bütçeyle işiniz yok.
Eğer ki pazara sonradan giren bir markaysanız ve karşınızda o kategoride yerleşik dev rakipler varsa, hesabı kitabı bırakın.
Pazarlama bütçesiyle de işiniz yok, medya bütçesiyle de, ar-ge bütçesiyle de işiniz yok maaş bütçesiyle de…
Bırakın. Çünkü yetişemezsiniz.
Ar-ge’ye onlar kadar para ayıramazsınız, reklama onlar kadar para saçamazsınız, o kadar maaş veremez o kadar fiyat kıramazsınız.
Kendinizi o dev rakiplerle karşılaştırmaya kalkarsanız, hesabı onlara göre yapmaya kalkarsanız, bunalıma girersiniz. Onlarla bütçe hesabıyla savaşamazsınız, unutun, her türlü sizi yerler, ham yaparlar.
Bütçeye takılı kalırsanız, en büyük avantajınızı gözden kaçırırsınız.
Sizin gücünüz bütçeyle ilgili değil. Sizin gücünüz fikirler.
Sizin gücünüz yaratıcılık. Sizin gücünüz inadınız. Sizin gücünüz tutkunuz, cesaretiniz, cüretiniz…
Onlarda olmayıp sizde olanlar bunlar. Para değil.
Onlar akşam 6’da dükkanı kapatır gider. Siz gitmiyorsunuz.
Onlar yeni bir şey denemekten korkarlar. Çünkü denedikleri şey tutmazsa, terfi alamaz, maaşlarından olurlar.
Ama siz her sabah yataktan yeni bir şey denemek için kalkabilirsiniz. Tutmazsa, yarın sabah yenisini denersiniz. Tutarsa da ne güzel. Kimseye hesap vermek zorunda değilsiniz.
Onların aklına dünyanın en iyi fikri bile gelse, müdürlerine onaylatmak zorundalar. Müdürleri de kendi müdürlerine, onların müdürleri de kendi müdürlerine… Müdür müdür müdür… Onların organizasyonu müdürlerle fikir öldürmek üzerine kurulu. Sizinki değil.
Siz sabah aklınıza gelen fikri öğlen deneyip akşam vazgeçebilirsiniz. Kimseden onay almak zorunda değilsiniz.
Devlerle mücadeleye giren bir bira markası
Mesela İskoçya’dan iki arkadaş, James Watt ve Martin Dickie, markalarını ayağa kaldırmaya çalışırken, bütçelerle düşünmenin kendilerine bir faydası olmadığına kısa sürede ikna olmuşlar.
İki arkadaş 2007’de, ikisi de 24 yaşındayken, İskoçya’da Aberdeen’e bağlı Fraserburgh’da bira işine girmişler.
Küçük bir atölyede kendi kendilerine üretiyor, elle şişeleyip bir kamyonetin arkasında satıyorlarmış. İşler iyi gidiyormuş ama paraya sıkışmışlar. Çünkü yeni siparişler aldıkça, tesisi, dağıtımı yani operasyonu büyütmek için daha çok paraya ihtiyaçları olmuş. Bankadan aldıkları 20.000 Sterlin kredi kısa sürede suyunu çekmiş, taksitleri ödeyemez hale gelmişler.
Para bulmaları gerekiyormuş ama bankaları ve yatırımcıları ikna etmek de pek kolay olmuyormuş. Sonuçta İskoçya ve İngiltere’de yeni bir bira markası doğurmak, pek de parlak bir fikir gibi görünmüyor. Yüzlerce var.
Kısa sürede, işleri kitaba uygun biçimde yürütmenin kendilerine bir faydası olmadığını farketmişler.
Kredi taksitleri de sıkıştırınca, sigorta atmış, 2008’de ilk vukuatları gelmiş: