Forbes dergisinden bir makale başlığı:
How To Become An Entrepreneur: Find A Problem And Be The Solution (Nasıl girişimci olunur? Bir sorun bulun ve çözüm olun.)
Harvard Business Review’dan bir makale başlığı:
Are You Solving the Right Problem? (Doğru problemi mi çözüyorsun?)
Popüler bir McKinsey makalesi:
Six problem-solving mindsets for very uncertain times (Belirsizlik zamanları için 6 problem çözme zihniyeti)
İş dünyası problemleri ve problem çözmeyi seviyor. Kitaplarda, konferanslarda, podcast’lerde girişimcilere sürekli “bir sorunu çözmeleri” tavsiye ediliyor.
Problemler çözülmeli elbette. Peki gerçekten, problem çözmeye bu kadar odaklanmalı mıyız?
Zevkli mi? Zevkli.
Problem çözmenin zevkli olmadığını savunacak değilim, zevkli. Üstelik faydası da açık: Ortada yolu tıkayan, zaman kaybettiren, para kaybettiren bir problem var ve çözüyorsunuz. Sorun ortadan kalkıyor, her şey normale dönüyor, mutlu oluyorsunuz.
Hatta ben, kriz zamanlarını sıradan günlerden daha çok seven yöneticiler de gördüm. Özellikle kriz yaratıp çözen, bu sayede varlığını tescilleyen yöneticiler bile gördüm. (Belki benim de öyle davrandığım zamanlar oldu.)
Yani sorun çözmenin, bazıları için sorun çözmekten çok daha fazla faydası var. İnsan işe yaradığını, gününü boşa geçirmediğini düşünüyor. Bir süper kahraman yanılsaması sanki.
Ama sorunlara odaklanmanın önemli bir dezavantajı da var:
Sadece sorun çözmeye odaklanırsak, gerçekten önemli olan konuları gözden kaçırabiliriz. Bozuk değilse tamir etmeme alışkanlığı, gelişmemeye, yerinde saymaya da yol açabilir.
Japonlar ve Amerikalılar
Bozuk değilse tamir etmeme öğretisi Amerikalılara ait. Japonlar ise tam tersine, kaizen adını verdikleri öğretiye inanıyorlar.