Sorunları çözmeye programlıyız. Her gün yüzlerce sorunla karşılaşıyor ve hepsine makul çözümler bulmaya çalışıyoruz.
Bir markayı yönetiyorsak, kişisel sorunlarımızın haricinde, markayla ilgili sorunlarla da boğuşmak durumundayız. Onlara da çözümler arıyor, buluyoruz.
Bu otomatikleşmiş davranışımız her ne kadar normal görünse de, verimlilik açısından baktığımızda, pek de doğru olmayabilir.
Her soruna “cuk oturan” bir çözüm bulamayız.
Karmaşık sorunlara her zaman hızlı ve pratik çözümler icat edemeyiz.
Karmaşık sorunların, mesela bir markanın karşısına çıkan 88 bilinmeyenli kararların, hızlı sonuç verecek çözümleri yoktur.
Ayrıca panik anında bulduğumuz çözüm, o an için problemin üzerini örten bir çözüm olabilir. Bizi asıl hedeften uzaklaştıran bir çözüm de olabilir.
Çözüm bazen zaman ister, bazen kestirip atmak ister, bazen bazılarıyla papaz olmayı gerektirir. Çoğu zaman da sonucu hemen göremeyiz. Bu da üzerimizde stres yaratır. Doğru yapıp yapmadığımızı merak ederiz.
Bu strese girmemek için hızlıca sonuç verecek çözümleri tercih edebiliriz ki bu da uzun vadede başımıza iş açar.
Tüm bu riskleri almamak için de bir çözüm var.